[ Ana Sayfa ] |
ATATÜRK'TEN ANILAR |
|||
ANILAR 1
Atatürk ve Gülsüm Abla
Title
6 Title
8 Title 10 Title 12 Title 13 Title 15 Title
17 Title 19
ANILAR 2 Title
3 Title
6 Title
8 Title 10
ANILAR 3 Title
3 Title
6 Title
8 Title 10 SECTION 4 |
TBBM açılışının 105. seneyi devriyesinde İstiklâl Mücadelemizin Başkumandanı, Cumhuriyetimizin Kurucusu, Ömrünü Milletin Refah ve Mutluluğuna Adamış BÜYÜK DEVLET ADAMI Gazi Mustafa Kemal ATATÜRKü ve Silah Arkadaşlarını Rahmetle, Saygıyla ve Minnetle Anıyoruz.(23.04.2025)
NAPOLYON'A BENZİYORSUNUZ. İngiltere Başbakanı Lloyd George ve Churchill'in akılsızlığı ve düşmanlıklarına tahammül gösteremeyen İngiliz Generali Tawsend istifa ederek; görevde iken ziyaret etmesine izin verilmeyen Anadolu'ya; Mustafa Kemal'i görmek amacıyla gelir. 12 Haziran 1922 günü Adana'ya gelir. Deniz, yüzbaşısı Cemal, kendisine refakat subayı olarak görevlendirilmiştir. Tawsend, ertesi günü özel trenle Konya'ya gelip o akşam Akşehir' deki karargâhta Mustafa Kemal Paşa ile buluşur. Ertesi günü saat dokuzda görüşmeye otururlar. Söz arasında Tawsend bir benzetişini açıklar ve: -Siz Napolyon'a benziyorsunuz!... der. Mustafa Kemal bu benzetişi kesinlikle red ederek der ki: -Napolyon, arkasında bir sürü çeşitli milliyetteki insanı toplayarak serüven aramaya çıktı. Bunun içindir ki yarı yolda kaldı. Ben bir anadan, bir babadan gelen kardeşlerimle kendi yurdumu kurtarmak davası yolundayım. Kesin olarak söyleyebilirim başarıl olacağım!.. Mustafa Kemal Paşa'nın giriştiği mücadeleyi hayret ve takdirle karşılayan Tawsend O'na karşısındaki düşman gücünü hatırlatmak için der ki: -Siz mücadeleye zorunlu olduğunuz düşmanın ne kadar güçlü olduğunu hesaba katmıyorsunuz, Bu düşmanın size her vasıta ile, oturduğunuz odadaki eşya, yemeğiniz ve her şeyinizle bir fenalık yapabilmesi ihtimali vardır... Mustafa Kemal Paşa, soruyu gayet sakin bir tavirla şöyle cevaplar: -Evet, karşımdaki düşmanın çok güçlü olduğunu biliyoruz. Fakat insaniyeti savunan kimseler ölümle tehdit edilmelerine rağmen ölmezler ve sonsuzluğa kadar yaşarlar!.. Sabaha karşı görüşme bittiği vakit, büyük bir hayranlıkla Paşa'nın yanından ayrılan Ingiliz Generali Tawsend, yanındaki görevli subaya der ki: - Ben şimdiye kadar onbeş hükümdar ve Cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal Paşa'da; büyük bir ruh gücünün bilinmezliği var!.. Ertesi günü Konya'da Behiç Beyin evinde, Mustafa Kemal Paşa, Tawsend onuruna büyük bir yemek verir, çok güzel bir hava içinde geçer. Yemeğin sonunda Paşa konuğuna der ki: -Biz Türklerde bir gelenek vardır. Konuğumuza mutlaka bir armağan veririz. Ben asil bir ulusun mütevazı bir Başkomutanıyım Size ancak bu tesbihi verebiliyorum Diyerek elindeki kırmızı mercan tesbihini armağan eder. Sofradan kalkılacağına yakın da, gocuğundaki saati çıkararak Generale verir ve: -Bu saati bana Anafarta'larda bir Türk eri, bir İngiliz subayinin kolundan çıkardığını söyleyerek verdi, Saatin arkasında subayın kimliği yazılıdır. Bu subayin ailesini arattırdımsa da bulamadım. İngiltere'ye döndüğünüzde ailesini bulur ve saati verirseniz çok memnun olurum, diyerek, saati General Tawsend'e teslim eder. General Tawsend Ingiltere'ye dönüşünde artık açık, açık konuşur, basına çekinmeden demeçler verir. Daily Telegraph gazetesi demeci yayınlar: Türkiye gibi bir ulusu, Afrika sömürgesi sanan galip devletlerin bu yanılmaları çok pahalıya ödeyeceklerinden eminim. Londra ve Fransa'daki dostlarım çok kısa zamanda Anadolu'dan dünya tarihini değiştirecek haberler alırlarsa hiç şaşmayacağım!.... General Tawsend gerçeği anlamıştı. Ama İngiltere tarihsel politikasını bırakmıyordu. Mustafa Kemal'in eski düşmanı ve büyük dostu olan bu mert asker, Mehmetçiğin izmir'e ayak basmasından sonra 17 Eylül 1922 günkü Daily Mail gazetesinde bir bomba gibi infilâk ederek şöyle diyor: ... Daha önce Lloyd George'a söylediklerim çıktı. İstanbulun 1920 lerde işgalinin bir delilikten başka anlama gelmeyeceğini belirtmiştim. Türkleri Sevr antlaşması ile bağlamak, onları isyana teşvik etmek demekti. Dinletemedim. Daha 1920 de Lord Curzon'a Istanbulun İngiltere ve Türkiye'nin ortak kontroluna konulmasını ve Başkanlığın Boğazlarla ilgisi olmayan bir ulus temsilcisine, örneğin Danimarka'ya verilmesini önerdim. Başbakan ve arkadaşları Türklerin gururlarmın ne anlama geleceğini anlamadılar. Benim korktuğum başımıza geldi...
|
|